Coco Chanel'in, Chanel imparatorluğunu kurmadan önceki hayatını anlatan Coco avant Chanel filmini sonunda izleme fırsatı buldum. Audrey Tautou, sevimliliği ve başarılı oyunuyla, Coco'yu bana ve arkadaşlarıma çok sevdirdi. Film de gerçekten izleyiciyi sıkmadan, o dönemde erkeklerin kadına bakış açısı üzerinden bilgiler vererek, güçsüz Coco'nun azimle ideallerine ulaşmasını çok güzel anlatıyor.
Evet, Coco ideallerine ulaşıyor ve erkek egemenliği altında yaşayan, kadınları bir işi beceremeyen süs bebeği gibi kabul etmiş bir toplumda, kendi ayakları üzerinde durmayı başarıyor, kendi işini kuruyor ve modada bir devrim yaratıyor. Peki ya aşk? Fırtınalı aşklar yaşasa da Coco, sonuçta yalnız ve aşktan yana mutsuz veda ediyor hayata. Çünkü Coco dik kafalı, özgürlüğüne düşkün ve bir erkeğin, üzerinde hakimiyet kurmasını kabul etmek istemiyor. Peki eşit şartlara sahip iki insan mutlu olamaz mı?
Bu olaylar yıllar evvel Fransa'da cereyan etmiş olsa da, günümüzde Ally McBeal, Sex and the City gibi dizilerde de bolca işlendiği üzere, güçlü kadının aşkta şansının az olduğu halen süregelen bir konu. Erkeklerin, kadının başarısını tehdit unsuru olarak görmeyip aksine, eşini/kızarkadaşını desteklemesi, kadının da bu konularda kompleks sahibi olmayan ve sevdiği insanın başarısıyla gurur duyacak bir erkeği seçmesiyle, "güçlü kadın"ın işte olduğu kadar aşkta da başarıya ulaşması olası.
Böyle bir erkek yok diyorsanız, cevabım: Kesinlikle var.
Bulamıyorum diyorsanız, cevabım: Aramayın, o sizi zaten bulacaktır.
10 Kasım 2009 Salı
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hakkımda

- Aysegul Uluc
- Instagram:@stylishtimes Snapchat:@astylishtimes Twitter:@AysheRose
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder