25 Aralık 2009 Cuma

Kim ne derse desin

Soğuk bir Paris sabahı, Rue du Bac'ta hızlı adımlarla yürürken, orada yaşayan bir kız arkadaşıma rastladım. Son görüşmemizin üzerinden yıllar geçtiği için uzun bir hasret giderme sonrası karşımıza çıkan ilk kafeye oturup sohbete başladık. Ancak sohbetten ziyade ilgimi asıl çeken olay, Aslı'nın kılık kıyafetiydi. Vatkalı deri ceketi, yırtık kot pantalonu ve ayağındaki burnu açık botlarıyla değişik bir hava yaratmıştı kendisine. Hemen sordum tabii 'Sen hiç böyle giyinmezdin, nasıl oldu da böyle kendine has bir tarz yarattın?' diye. Benim zevkime uymasa da kıyafeti, farklı olması hoşuma gitmişti. 'Doğru diyorsun, ben burada rahatım, kimse dönüp bakmıyor bile. Baksa da tanımıyorum kimseyi, o yüzden canım nasıl istiyorsa öyle giyiniyorum. Tabii İstanbul'a döndüğümde yine eski halime dönüyorum. Orada insanlar ters ters bakıyor, utanıyorum' diye cevapladı. Önce şaşırdım ama sonra kendi kılığıma bakınca Aslı'ya hak verdim. Üzerimde yıllar evvel yine Paris'ten aldığım ama şimdiye kadar, nedendir bilinmez, giyemediğim tasarım bir elbise ve kafamda kadife fiyonklu bir taç. Sonra düşündüm kendi kendime, niye yurt dışına gittiğimde giyim kuşamda oldukça yaratıcı olabiliyorken, kendi ortamımda sıradan olmaya çalışıyorum diye. Cevap basitti aslında. Ne kadar kendime güvenim yerinde de olsa, toplumda çok ilgi çekmemeye ve mümkünse kimseden bir tepki almamaya çalışmak, bir nevi kendini topluma kabul ettirme çabasıydı bu.

Aynı günün akşamı, St.Germain bulvarında eve doğru yürürken yolda beyaz saçlı bir adama rastladım. Bir anda çığlık attım 'Evet, bu o' diyerek.. Bembeyaz uzun saçları, deri eldivenleri ve hiç çıkarmadığı güneş gözlüğüyle dibimde duruyordu Karl Lagerfeld. Bir heykel gibi soğuk görünen ancak konuştuğunda yakın arkadaşınızmış gibi sıcak olan, farklı olmaktan çekinmeyen, içindekini, aklındakini olduğu gibi ortaya koyan ve kendini marka yapmayı başarmış bir isim Karl Lagerfeld.
İş hayatımızda bir marka yaratırken, yeni bir ürün çıkarırken, illa farklılığı hedefleyen bizler, iş kendimize geldiğinde bir o kadar korkak ve çekingen kalıyoruz. Ancak kendinden marka yaratan Karl Lagerfeld ve diğerleri, korkmanın aksine, farklı olmalarıyla başarıya ulaşıyorlar.

Moda dünyasından yola çıktım ancak topluma uyum sağlama çabası sadece giyim kuşamla veya ülke ile sınırlı değil. Bir İngiliz arkadaşım, çok beğendiği bir Alman arkadaşının ilgisine cevap veremiyor, nedeni ise adamın ondan yaşça oldukça büyük olması. Zor bir durum olduğuna hemfikirim ancak 'Kendi ülkemden başka bir yerde yaşasaydım, muhtemelen isterdim bu ilişkiyi' demesi, bizdeki 'Ailem veya arkadaşlarım ne der' endişesini çağrıştırdı bana.

Anlaşıldığı üzere, büyük bir çoğunluk, toplumda onaylanma ve kabul görme telaşına düşüp belli kalıplarda sürdürüyor hayatını. Oysa ki başkalarının istediği hayatı yaşamayı bırakıp, kendi doğrularımızı takip etmek ve bunu başarmak için biraz cesaret, bizi çok daha başarılı ve mutlu yapacaktır hayatta.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Hakkımda

Fotoğrafım
Instagram:@stylishtimes Snapchat:@astylishtimes Twitter:@AysheRose

İzleyiciler